top of page

Ya bir yapı rüzgarda hareket etseydi? Ya bir köprü bir müzik aleti gibi çalınabilseydi? | Mark Nixon - NEON

  • Yazarın fotoğrafı: Doğukan Güngör
    Doğukan Güngör
  • 14 Eyl
  • 5 dakikada okunur

Mimarlıkla sanat arasında köprü kuran İngiltere merkezli tasarım stüdyosu NEON, hayal gücüyle gündelik deneyimi buluşturan işler üretiyor. “Fantastical Architecture” yaklaşımıyla tanınan stüdyo, kamusal alana ses, hareket ve sürpriz katan projeler tasarlıyor.


Bu röportajda, NEON’un üretim pratiğini, malzemeyle kurduğu diyaloğu ve kamusal alanda tasarım yapmanın zorluklarını konuştuk. Genç tasarımcılara ilham verecek bir sohbet. Keyifli okumalar!


Röportaj: Doğu Güngör


Photos - © Adrian Lambert


Derinlemesine sohbete geçmeden önce NEON’un arkasındaki yaratıcı zihinleri tanımak isteriz.


NEON’un yaratıcı ekibi, ben Mark Nixon ve Viliina Koivisto’dan oluşuyor. Ben ARB onaylı bir mimarım; Viliina ise güzel sanatlar ve sanat yönetimi geçmişine sahip bir görsel sanatçı. Tanıştığımızda, kendi disiplinlerimize dair benzer hayal kırıklıkları yaşadığımızı fark ettik: Ben mimarlık dünyasının işin mutfağından uzak, mesafeli yapısından rahatsızdım, Viliina ise galeri mekânlarının sıklıkla yarattığı kopukluk hissinden rahatsızdı. Bu ortak sorgulamalar bizi, “gündelik olanı yüceltmeyi” amaçlayan işler üretmeye yönlendirdi — bu da zamanla birlikte çalışmanın çok doğal bir uzantısı haline geldi. Aslında NEON’un geçmişi daha eskiye dayansa da, yaklaşık on yıldır birlikte üretmeye devam ediyoruz.


İşlerinizi tanımlarken “Fantastical Architecture” terimini kullanıyorsunuz. Bu sizin için ne anlama geliyor? NEON’un tasarıma yaklaşımını farklı kılan nedir?


Bizim için “Fantastical Architecture”, mimarlığın ve tasarımın ne olabileceğine dair olasılıkları genişletmek anlamına geliyor. Geleneksel mimarlık çoğu zaman işlev ve kalıcılıkla tanımlanır; oysa biz, daha çok oyunbaz, şaşırtıcı ve duygusal olarak yankı uyandıran deneyimler yaratmakla ilgileniyoruz.


NEON’u farklı kılan şey ise her projeye bir macera gibi yaklaşmamız. Sürekli kendimize şu soruları soruyoruz: Ya bir yapı rüzgarda hareket etseydi? Ya bir köprü bir müzik aleti gibi çalınabilseydi?

Sanatla mimarlık arasında bir yerde çalışarak ve malzeme ile teknikleri alışılmadık biçimlerde kucaklayarak, insanları çevreleriyle yeniden bağ kurmaya teşvik eden ve gündelik yaşama hayret duygusu katmayı amaçlayan işler üretmeye çalışıyoruz.
Photo - © Adrian Lambert
Photo - © Adrian Lambert

Bu röportaj aynı zamanda genç tasarımcıları ve yaratıcıları da cesaretlendirmeyi amaçlıyor. NEON’un kuruluşuna ilham veren ilk motivasyon neydi? Her şeyin fitilini ateşleyen şey ne oldu?


Asıl tetikleyici, mezuniyetimin hemen ardından Sculpture by the Sea için tasarladığım ilk kamusal sanat çalışmam Chimecco oldu. O zamana kadar, mimarlık eğitimimi daha doğrudan, elle tutulur bir yaklaşımla nasıl birleştirebileceğimi arıyordum. Chimecco, yüzlerce sarkıt çandan oluşan ve dev bir rüzgar çalgısına dönüşen bir köprü. Bana hem mimari hem de güçlü bir deneyimsel boyut taşıyan işler üretmenin mümkün olduğunu gösterdi.


Proje büyük bir ilgiyle karşılandı ve insanların onunla nasıl etkileşime geçtiğini izlemek benim için göz açıcı bir deneyimdi. O an, tam olarak bu yolda ilerlemek istediğimi fark ettim.

Chimecco
Chimecco

Malzeme seçimleriniz çoğu zaman tanıdık geliyor ama beklenmedik, hatta büyülü formlarda karşımıza çıkıyor. Bu “yeniden hayal etme” süreci sizin için nasıl işliyor? Önce malzeme mi gelir, fikir mi?


Bizim için bu genellikle birinden diğerine giden doğrusal bir süreç değil; fikirle malzeme arasında karşılıklı bir konuşma gibi işler. Bazen bir malzeme, keşfetmek istediğimiz bir fikri ortaya çıkarır, bazense elimizde bir fikir olur ve onu hayata geçirmek için en uygun malzemeyi aramaya başlarız.


Tanıdık malzemeleri “yeniden hayal etme” fikri, pratiğimizin temel taşlarından biri. Çünkü bu sayede işlerimiz hem izleyiciye tanıdık gelir, hem de aynı anda gerçeküstü ve başka bir dünyaya aitmiş gibi hissettirir. Ayrıca çoğu zaman sabit bütçelerle çalıştığımız için, halihazırda var olan bir malzemeyi alıp onu alışılmadık şekillerde kullanmanın yollarını aramak, etkiyi artırmanın da bir yöntemi oluyor.

Photo - © Jeff Spicer / PA Assignments
Photo - © Jeff Spicer / PA Assignments

Kamusal alandaki “başarılı bir müdahale”yi nasıl tanımlarsınız?


Bizim için başarılı bir müdahale, insanların çevrelerini algılayış biçimini sadece bir anlığına bile olsa değiştiren müdahaledir. Büyük ya da kalıcı olması gerekmez; önemli olan, karşılaşan kişilerde merak, hayret ya da düşünce uyandırmasıdır. Eğer biri durup bakıyorsa, ikinci kez göz atıyorsa ya da beklenmedik bir şekilde etkileşime geçiyorsa, o iş bir anlam yaratmış demektir.


Elbette neyin yankı uyandıracağı kişiden kişiye değişebilir, ancak ortak deneyimlerimiz ve referans noktalarımız olduğu için pek çok kişiyle bağ kurabilecek işler üretmek mümkündür. Bunun için de projeye izleyicinin tutunabileceği bazı “kancalar” yerleştirmeye çalışıyoruz. Shiver House serimizde olduğu gibi, işi “bir ev” olarak tanımlamak onu hemen tanıdık ve anlaşılır kılıyor; fakat insanlar rüzgarda hareket ettiğini gördüklerinde, bambaşka bir şeye, canlı, hayvanımsı, neredeyse nefes alan bir varlığa dönüştüğünü fark ediyorlar. Bu algı değişimi, işi gerçekten etkili kılıyor işte.


SHIVER HOUSE V4 | Photo - NEON & Ready Aim Media
SHIVER HOUSE V4 | Photo - NEON & Ready Aim Media

Sizce kamusal alan için tasarım yaparken gözetilmesi gereken en hassas denge nedir? Bu projeler aslında kimin için: halk mı, küratör mü, yoksa tasarım camiası mı?


Bir keresinde “Mimarlık, uzlaşma sanatıdır” diye bir şey okumuştum — ve bunun kamusal sanat için de birebir geçerli olduğunu düşünüyorum. Dengede tutulması gereken o kadar çok unsur var ki: bütçe, zaman çizelgesi, malzeme kısıtları, kamu güvenliği, lojistik, hatta iklim. Bir projeyi hayata geçirebilmek için çoğu zaman esnek ve tepki verebilir olmanız gerekir. Ama aynı zamanda işin net ve güçlü bir yaratıcı vizyon taşıması da şart. Bu süreç bazen oldukça karmaşık bir bulmacayı çözmek gibi hissettirebiliyor.


Projelerin kimin için yapıldığına gelince; elbette farklı kitleler onlarla farklı şekillerde etkileşime geçecektir. Ama nihayetinde biz halk için tasarım yapıyoruz. Bu işler ortak alanlarda yaşıyor ve onlarla gündelik hayatın içinde, tesadüfen karşılaşan insanlar bizim düşünce biçimimizin her zaman merkezinde yer alıyor.

Photo 1 - © NEON, Photo 2 - © Simmon Anning


Pek çok kişi sadece nihai sonucu görüyor, ancak kamusal yerleştirmelerin arkasındaki süreç çoğu zaman en yoğun ve karmaşık olan kısım. Özellikle yaratıcı yolculuğun başındaki kişiler için: izinler, iş birlikleri ve lojistik gibi süreçler projelerinizde nasıl ilerliyor?


Kesinlikle haklısın. Süreç gerçekten çok karmaşık ve çoğu zaman bir fikir bulmak işin en kolay kısmı oluyor. Zamanımızın yalnızca yaklaşık %10’unu yaratıcı görevlere ayırabiliyoruz; geri kalan büyük kısmı ise idari ve teknik işlere gidiyor.


Kamusal projelerde, işin güvenli ve erişilebilir olması için yapısal, yangın ve planlama yönetmeliklerine uygunluk gibi pek çok zorunluluk var. Bu taraf, özellikle yolun başındaysanız, oldukça göz korkutucu olabilir. Ama zamanla gördük ki, bu zorluklar çoğu zaman işi hiç tahmin etmediğimiz, heyecan verici yönlere taşıyor.


İş birliği de bu sürecin tam kalbinde yer alıyor. Bu sayede hem bilgimizi hem de üretim kapasitemizi genişletebiliyoruz. Üreticiler, mühendisler, küratörler ve yerel paydaşlarla çok yakın çalışıyoruz. Her biri, işi şekillendiren farklı bakış açıları getiriyor. Örneğin, hortum riski bulunan Nebraska’daki bir botanik bahçesi için tasarladığımız Chorus Ventus adlı projede, hareketli parçaların hem aşırı hava koşullarına dayanıklı olması hem de hedeflediğimiz hafiflik ve tepkiselliği koruyabilmesi için yapı mühendisleriyle çok yakın bir iş birliği yürütmemiz gerekti.


Lojistik ise bambaşka bir katman: İş nasıl taşınacak, nasıl güvenli şekilde kurulacak, zaman içinde nasıl korunacak? Tüm bunlar pek “göz alıcı” konular değil belki ama bir projenin başarısı için kritik öneme sahipler.


Yeni başlayan yaratıcılar için şunu söyleyebilirim: Bu kısıtlamaları kucaklayın. Evet, zaman zaman yorucu olabilirler; ama kamusal sanatı bu kadar zengin ve tatmin edici bir alan haline getiren de tam olarak bu unsurlar.
Photos - © Adrian Lambert
Photos - © Adrian Lambert

Hayal edelim ki tüm kısıtlamalar ortadan kalktı; malzeme, bütçe, coğrafya gibi sınırlamalar yok. :) Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir şey yaratabilecek olsanız, ne yapardınız? Ve sırada ne var?

Bize sık sık “hayalinizdeki proje nedir?” diye soruluyor ama ben bu soruya doğrudan cevap vermeyi pek sevmiyorum. Çünkü bugüne kadar çalıştığımız en iyi projelerden bazıları hiç beklenmedik bir anda e-posta kutumuza düşen, daha önce yaptığımız hiçbir şeye benzemeyen işlerdi. Açık fikirli olmak, bize her seferinde yeni deneyimler ve bilgiler kazandıran bir pratik kazandırdı. Bu da tüm süreci büyük bir maceraya dönüştürdü.


Bunun güzel bir örneği (ve aynı zamanda yakında tamamlanacak bir işimiz) Londra’da üzerinde birkaç yıldır çalıştığımız kalıcı bir kamusal çeşme projesi. Hayatımda hiç “bir gün bir çeşme tasarlamak istiyorum” dememiştim ama bu süreç gerçekten olağanüstü bir deneyim oldu. O yüzden bu satırları okuyan cesur ve vizyon sahibi müşteriler varsa: bizimle iletişime geçin! :)

Son olarak, well urban things'te tasarım yaklaşımınızla en çok örtüştüğünü düşündüğünüz hangi üç projeyi seçersiniz, neden?


Pamela Tan’ın işlerini birkaç yıldır ilgiyle takip ediyorum. Bir meslektaş mimar olarak, onun da mimari mekânı farklı yönlere taşıma biçimini gerçekten çok seviyorum. İşleri hem çok narin hem de duygusal anlamda oldukça güçlü. Özellikle erken dönem çalışması Eden nefes kesici.


Taşıyıcı olmayan kolonların kamusal alanda insanlar tarafından hareket ettirilebilmesi fikri çok zekiceydi. O anı hayal edebiliyorum: Bir kolonun yerini değiştirirken çatının düşmeyeceğini umut etmek ama bir yandan da mekânla etkileşime geçmenin heyecanını yaşamak! Mimarlığın temel prensipleriyle bu şekilde oynamayı çok ilgi çekici buluyorum.


Bu projeyi özellikle renk ve form kullanımı açısından oyunbazlığıyla beğendim. Aynı zamanda teknik ve yapısal olarak da oldukça iddialı bir iş ortaya koymuş olmaları beni etkiledi.



Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.
bottom of page